Şaheser niteliğinde modern bir klasik!
- Albüm No
Long Distance Calling Boundless incelemesi.
Long Distance Calling yeni albümü Boundless’ı duyurduğunda iyi bir grubun, muhtemelen iyi bir albüm çıkartacak olmasına duyulabilecek heyecandan daha fazlasını hissettiğimi söylemem gerek. Post rock’ın popülerliğinin zirvede olduğu zamanlarda çıkan Satellite Bay ile müzik dünyasına ilk adımını atan Alman topluluk, o dönemin “post” enstrümental estetik anlayışını metal müzik dinamikleriyle ustalıkla harmanlamayı başarmış, bugün post metal dediğimiz türün öncü gruplarından biri haline gelmişti. Dolayısıyla iyi grup = iyi albüm beklentisi makuldu. İşin rengini değiştiren şey topluluğun Boundless ile tekrar enstrümental müzik yapacak olmasıydı.
Tekrar enstrümental müziğe geri dönmek… Neden? Ne yanlış gitmişti ki? Bahsei geçen albümlerin (The Flood Inside ve Trips) Kritik yorumları gayet iyiydi, Alman ve İsveç listelerinde albümler iyi yerlerdeydi. Ben albümleri beğenmiştim. İçlerine sinmeyen birşey mi vardı? Peki içlerine sinmeyen şey neydi? Vokalistlerle mi anlaşamadılar? Vokaliste (iki albümde de farklı vokalistlerle çalışmışlardı) durumu nasıl açıkladılar? “Selam artık sen yoksun” mu dediler. Ayıp lan. Ya da vokalistler hep bir konuk olarak mı yer almışlardı grupta? Adamları dışladılar mı yoksa, daha da ayıp. Belki de vokalistler hor gördü bu adamları… Röportaj mı yapsak acaba grupla? vs…
Röportaj iyi bir fikir olabilirdi belki, belki de yaparız bir gün. Ama Boundless bana ihtiyaç duyduğum tüm cevapları vermeyi ya da ima etmeyi başardı. Şimdiden söylemek isterim, haberler iyi. Hem de çok çok çok çok iyi. (Bu arada aradığım cevapların bir kısmını da Benedikt van der Spaans’ın topluluk için yazdığı kısa hikayeden aldım. Hemen şuradan okuyabilirsiniz).
Boundless’in açılış şarkısı güçlü ve kendinen emin bir davul döngüsüyle başlıyor. İlk dörtlüden sonra gümbür gümbür bir bas gitar sahnede yerini alıyor. İkinci dörtlüden sonra gitarlara işaret eden bir feedback gürültüsü derinlerden yükselmeye başlıyor. Üçüncü dörtlüden sonra gürültü yerini fırtınalar kopartan gitarlara bırakıyor ve intro asıl formuna kavuşuyor. Ve sonra lead gitar ve sonra şarkının bir sonraki durağı…
Bu introyu uzun uzun anlatma ihtiyacı özellikle hissettim. Çünkü bu intronun içinde boundless’ın neden bu kadar özel bir albüm olduğunu, diğer Long Distance Calling albümleriyle bu albüm arasındaki farkın ne olduğunu hatta ve hatta bu albümde neden vokal olmadığını anlatan en önemli bileşen var. O da davulun ilk vuruşundan, gitarın son vurduğu akora kadar kendini hissettiren o özgüven.
Long Distance Calling Boundless’ta kendini evinde hissediyor bundan şüphe etmeye fırsat dahi bulamıyorsunuz. Ve bu güven hissi, bu kendi çöplüğünde olma hissi ve bunun sağladığı birilerine birşey ispatlamak ve kendini kabul ettirmekten muaf olma durumu Boundless’ın müziğinin her notasına, her ritmine yansınan bir özgürlük haline sebep oluyor.
İlk şarkıdan son şarkıya kadar sürekli kendi içinde doğan büyüyen ve ölen partisyonlara şahit oluyoruz. Bazı riflerin sizi bazı melodilere hazırladığını hissediyorsunuz, bir melodi tekrarında birşey size eksik geliyor, bir iki tekrar sonra melodi asıl ulaşması gereken noktaya ulaşıyor ve o aradaki bekleyiş dinlediğiniz hikayenin dinamiği oluyor. Kazanan ya da kaybedenin kim olduğunun açıklanmasından önceki heyecan gibi. Tam şarkı asıl formunu buldu derken melodi beklemediğiniz bir yöne kayıyor. Bu yön değişimi bazen istemsizce size ritim tutturuyor (ben bunu genelde hafifçe başımı sallayarak ritim tutma şeklinde yaşıyorum) bazen de bir düşüncenin içinde kaybolmanıza sebep oluyor (tam şu an, anda kalmakla ilgili bir şaka yapmayı ne kadar çok istedim anlatamam).
Her şarkı bir hikayedir. Kimi iyi kimi kötü. Kimi klişe, kimi sizi tedirgin edebilecek kadar kalıp dışı. Kimi ustalıkla yazılmış, dokunması gereken bam tellerine kusursuzca dokunup tüm duygularınızı tetiklemeyi başaracak nitelikte, kimi ise üstün körülüğüyle sizi sıkıntıdan yaşlandıracak niteliksizlikte. Ama her şarkı bir hikayedir. Eğer rifleri, melodileri bu hikayelerde karakterler olarak düşünürsek, Long Distance Calling Boundless ile size karakter gelişimi üzerine kurulu, kişilik odaklı hikayeler anlatan bir baş yapıt.
Kendi adıma Long Distance Calling’in müziğine vokalin eklenmesinin ardında keşfedilecek yeni ufuklar gibi romantik bir sebep olduğundan şüphe etmiyorum fakat Boundless ile artık benim için bariz olan şey, çekirdekteki dörtlü için bu karar ufuklara yolculuktan ziyade kalıplar arasında sıkışmaya tekabül eden, bacağa vurulmuş bir prangaya dönüşmüş. Boundless ise (inanın böyle bir kelime oyunu yapmaya hiç ama hiç niyetim yoktu) zincirlerin kırıldığı albüm olmuş. Bu karakter odaklı, büyüleyici hikayeyi günlük hayatı içinde müzik dinlemeye mesai ayırabilen müzik severlerin tümüne, müzik zevklerinden bağımsız olarak muhakkak öneririm. Bir baş yapıtla karşı karşıyasınız. Boundless’i herhangi bir işin gücün ardında, arkada çalan bir müzik olarak dinlerseniz, bu özgürleşme öyküsüne haksızlık etmiş olursunuz.