Irreligious albüm incelemesi | Geçtiğimiz günlerde doğumgünü vesilesiyle tekrardan andığımız sevgili Çağlan Tekil olmasaydı, hayatımızda Moonspell ne kadar olurdu gerçekten hiç emin olamıyorum? Bugün her şey daha kolay ama bundan yirmi altı yıl önce bir gruptan haberdar olmak, Avrupa piyasasının nabzını yoklamak pek de mümkün değildi… eğer Non-serviam olmasaydı diyelim (kimi okurlar Laneth diyecektir, ben Non-serviam’cıyım).
Hadi gelin hep birlikte ufkumuzu açan bu güzeli insanı bir kez daha, onun sayesinde öğrendiğimiz ve tahmin ettiğim kadarıyla onun da çok sevdiği bir albümle analım (Tiamat – Wildhoney’i de bir ara tekrar yazmak lazım).
Moonspell kimdir?
Portekizli bir gothic metal grubudur. Topluluğun temelleri 1989 yılında Morbid God olarak atılmıştır. Topluluk o dönemlerde kendi anlayışlarına göre bir black metal icra etmiş bulunmaktadır. 1992 yılında topluluğun ismi Moonspell olarak değiştirmiştir. Üç demo bir ep’den sonra 1995 yılında ilk albümleri Wolfheart yayınlanmıştır…
Wolfheart içinde oldukça yoğun bir folk etkisi olan, gothic öğeleri de bulunan ama neresinden bakarsanız bakın, pek de black metal olmayan bir albümdür. Ve aslına bakarsanız Wolfheart’ın karakterinde tam oturmayan, garip bir şeyler vardır. Fakat o dönemin ruhunu çok ama çok iyi yansıtır. Tüm kusurlarına rağmen gayet başarılı olmuştur, bugün klasik olarak kabul ettiğimiz albümler arasına girmiştir.
Irreligious’a giriş
Irreligious, Moonspell’in Century Media ile anlaşma yaptıktan hemen sonra çıkardığı ikinci albümüdür. İki albümün yayın tarihleri arasındaki fark 15 aydır. Hmm. Çok garip. Normal koşullarda bir grubun (özellikle de yeni bir grubun) iki albümü arasında yaklaşık bir yıllık bir fark olması çok da şaşırılacak bir durum değildir. Fakat Irreligious’a bakınca bu durumu garipsememek mümkün değil. Neden mi?
Bir kere Irreligious Wolfheart’ın devam albümü olamayacak kadar Wolfheart’tan kopuk bir albüm. Tematik olarak benzer yerleri olsa da işin müzikal kısmında iki albümü bir araya getiren yegane şey Fernando’nun temiz vokalleri. Wolfheart sonrası iki gitaristin gruptan ayrılması (yerine emektar Ricardo’nun gelmesi) ve kayıt/prodüksiyon bütçesinin (ve elbette kalitesinin) artması da iki albüm arasındaki farkı bariz şekilde arttırıyor. Tabii burada kayıt/prodüksiyon kısmına sadece bir cümleyle yer vermek Irreligious’a ve Woodhouse’a haksızlık etmek olur.
Bazı cemiyet sakinleri profesyonel kulaklar, profesyonel bir ses sitemiyle dinlerse eminim Irreligious’da bir takım kusurlar bulacaklardır (hatta bizim Enis diye akademisyen bir arkadaşımız var, isterse kusur bulmak için yeni terimler bile icat edebilir). Aynı cemiyet sakinleri, daha normal koşullarda, nötr bir niyetle dinlenirse bu albümü, Wolfheart’a kıyasla tertemiz ve oldukça karakteristik bir sesle karşılacak, a’sından z’sine incelikle işlenmiş, muazzam bir sound’un tadını çıkartacaklardır.
Peki ya müzik?
Wolfheart’ı black metal olarak kabul ediyorsanız (bence en sağlıklısı etmemek) Irreligious’da o tarz bir black metal’in bile olmadığını en baştan belirtmek isterim. Kayıt kalitesi ve tonlar vesilesiyle daha sert bir albüm olmasına rağmen çekirdeğinde daha zarif olmaya gayret eden (ve bunu beceren) bir çalışma Irreligious. Bunda sanıyorum pastoral havanın tamamen terk edilmiş olmasının da payı oldukça büyük.
Tabii folklorun geride bırakılmasıyla birlikte topluluğun “gotik” imajı tamamen sahiplenmesi, bugün bile “gotik metal” olarak anılır hale gelemesi de Irreligious’la başlar. Türün klişe özeti haline gelen, tok bas vokaller, brutal ya da bayan vokalli nakaratlar ve atmosferik klavye tonları, bu ve buna benzer her şey Irreligious’da mevcuttur. Fakat Irreligious ardından gelen bu türde yapılan yüzlerce albümden hala ayrışmaktadır (Moonspell’in çıkardıklarından bile). En büyük farksa Irreligious’un organik Wolfheart dünyasından, kristal netliğindeki Irreligious dünyasına geçerken kazandığı (lanetli) ruh. Romantik ama sadakatsız, estetik ama zehirli, mistik ama inançsız.
Öne çıkan şarkılar?
Hadi gelin setlist.fm’de Moonspell’in konser repertuarlarına bir göz atalım. Ortalama 16 şarkı çalıyorlar. Bunların bir kısmı hiç değişmiyor. O değişmeyen 6-7 şarkıdan 4’ü Opium, Awake, Full Moon Madness ve Mephisto. Bu adamların 12 albümü olduğunu da düşünürsek Irreligious’un hit kapasitesini iyice anlamış oluruz.
Albüm 1’i intro olmak üzere 11 şarkıdan oluşuyor (subversion’u da intro olarak mı kabul etmeliyiz? biraz düşünüyorum… hayır etmiyoruz). Ve hemen hemen tüm şarkılar hit niteliğinde. Kişisel favorimi söylemek çok zor, daha az favorim olanlar için A Poisoned Gift ve For A Taste of Eternity diyebilirim, ki onlarda gayet güzel şarkılar. Üst paragrafta saydığım şarkılar zaten klasik niteliğindeler, konserlerde neden vazgeçilmez olduğunu anlamak hiç de zor değil. Son istanbul konserlerinde bu şarkıların (özellikle Mephisto ve Full Moon Madness’ın) seyirci üzerindeki etkisini tekrardan şahit olmak muhteşemdi (konserin oldukça trajik bir konser olmasına rağmen…). Onların dışında Ruin and Misery ve Herr Spiegelmann’ın benim nazarımda yeri ayrıdır.
Irreligious hakkında son sözler
Irreligious Moonspell’in müzikal yolculuğunda hala yönünü bulmasına yardım eden bir kutup yıldızı gibidir. Bazen rotalarının dışına çıkıyorlar, bazen kendilerini olmadıkları bir şey zannedip karşımıza garip, death gothic kırması bir müzikle çıkıyorlar. Fakat bu anlarda bile topululuğun dna’sında Wolfheart’a nazaran çok daha fazla Irreligious buluyorsunuz (Dæmonarch’ı bile Wolfheart’tan daha fazla bulabilirsiniz).
Bu nedenle Irreligious sadece çok güzel, klasik niteliğinde bir albüm değildir. Aynı zamanda bugün Moonspell diyince aklımıza gelen karakteristik müziğin temellerinin atıldığı bir albümdür. Avrupa metaline dair bir ilginiz varsa genel kültür olması adına bile dinlemeniz gerekir. Gothic Metal seven bir dinleyiciyseniz zaten dinlemişsinizdir ama bir şekilde dinlemediyseniz yerininizde olmayı çok isterdim. Bu albümü sıfırdan keşfetmek muhteşem bir şey olurdu.
Bildiğimiz anlamda Moonspell'in başladığı albüm.
- Albüm Notu