Stratovarius – Survive Albüm İncelemesi – En son ne zaman bir albüm kritiği yazdım bilmiyorum. Benim için o kadar geçmişte kaldı ki hatırlamıyorum. Onca zaman sonunda bir kritik yazmama vesile olan albüm ise Stratovarius’un 23 Eylül tarihinde yayınladığı Survive oldu.
Bu yazıyı yazmaya başladığım tarih 4 Ekim 2022 akşamı ve benim için bu zamana kadar çıkmış albümler arasından yılın en iyi albümü Survive!
Bilmeyenler için (ki eminim bu grubu bilemeyecek olan genç takipçilerimiz de vardır) ve bu türü dinlemeyenler için grubu kısaca anlatalım. Finlandiyalı power metal grubu Stratovarius 1985 senesinde kuruluyor. İlk olarak 1987 yılında bir demo yayınlıyorlar ve o zamandan beri de aktif bir grup olarak yaşamına devam ediyor.
Grubun kuruluşundaki hiçbir eleman şu an grupta yer almıyor ancak nihai halini aldığı 1995 senesindeki vokalist Timo Kotipelto ve klavyeci Jens Johansson grupta devam ediyorlar. Grubun ilk albümlerini dinlerseniz şu an ki Stratovarius ile farklı olduğunu duyarsınız lakin grubun kurucusu ve eski gitaristi Timo Tolkki daha klasik speed/power metal diyebileceğimiz bir yönde ilerlerken grubun gitarist değişiminden sonra daha modern elementlerin süslediği, daha teknik öğelerin olduğu bir power metale evrildiğini görüyoruz.
Timo Tolkki ile kulaklarımızda yer eden (hatta bu erken dönemlerde ilk üç albümde lead vokal ve gitarları birlikte sadece Tolkki üstlenmiştir) Hunting High and Low, Eagleheart, Break the Ice gibi şarkılardan sonra grup, Matias Kupiainen ile kayıt ettiği, 2009 yılı çıkışlı, tokat gibi albümü Polaris ile gönlümüzün en nadide köşesinde başlayan yeni yolculuğu bugün de devam ediyor.
Grubu kısaca anlattığımıza göre albüm yorumlarımıza yavaş yavaş geçebiliriz. Son albümünden yedi yıl sonra aramıza geri dönen topluluk, şuradan da izleyebileceğiniz röportajında belirttiği gibi, diğer albümlerden farklı olarak, bu albümde tüm elemanlar eski usul bir araya gelerek şarkıları bestelemişler. Çok da iyi etmişler çünkü birbirinden güzel dokuz şarkı (evet albüm onbir şarkı ama) ortaya çıkmış.
Albüm baştan sona dokuzuncu parçaya kadar mükemmel ilerliyor. Şu şarkıyı atlayayım da diğerine geçeyim hissi kesinlikle yok. Ta ki onuncu Before the Fall’a kadar. Albümün şarkı listesinde Before the Fall ve Voice of Thunder olmasa, albüm önce Breakaway, ardında da son şarkı olarak Glory Days ile bitirilmiş olsaydı tam not alacak bir albüm olurdu benim için. Matias albüm 45 dakika olsun istemiş aslında, ama arkadaşları girmiş grubun aklına. Kim girdiyse grubun aklına, buradan sesleniyorum, yanlış yapmışsınız sayın arkadaşlar. Matias haklıymış 😊
Bu epik albümün açılış şarkısı, albüme de adını veren “Survive”. Albüm açılışı için çok güzel, hızlı ve dinamik bir şarkı. “Galloping” diye adlandırılan bir ritm ile bezenmiş gaz bir riff ile açılan şarkı, köprü kısmındaki sürükleyici atmosferi ve davulda ride ziller ile bezenmiş kompozisyonun verdiği muhteşem keyif ile akıllarda yer eden nakarata geçiyor. Ziller arasında sesini en çok sevdiğim “ride”, şarkılara ara ara, küçük küçük eklendiğinde inanılmaz güzel duruyor. Hatta az değil, hep “ride” olsun, başka zil olmasın 😊
Survive şarkısı benim için sözleri ile de öne çıkan şarkılardan biri. Bireysel/içsel çekişmelerden bahseden şarkıları çok seviyorum. Tabii ki burada sözleri kendimle bağdaştırdığım noktada ilgimi çekiyor olması da kaçınılmaz. Albümün genel konsepti için de, apokaliptik bir ortamda hayatta kalma mücadelesini vermeye çalışan, kaybolmuş veya kaybettirilmiş ruhlarını arayanları anlattığını da belirtebiliriz.
Albümün ikinci şarkısı “Demand”. Hızımızı kaybetmeden kafa sallamaya devam ediyoruz. Benim için bilhassa uzun bir yolda yürürken gaza basmama vesile olan, yolda yürümesini bilmeyen insanların arasından kıvrak bir şekilde sıyrılarak yürümeme yardımcı olan, “up-lifting” / kişinin modunu yükselten, keyifli, gaz bir şarkı “Demand”. Müziğin sözlerle desteklendiği oldukça güçlü bir şarkı. Bu şarkıda olduğu gibi, böyle sözleri duymaktan hiç sıkılmayacağım sanırım. En sevdiğim tema kesinlikle bu; baş kaldırı, karar verme, ayağa kalkma, kontrolü ele alma. Albümde en sevdiğim solo/sololar ise bu şarkıda yer almakta. 02:38 ve 03:06’da giren sololarda kullanılan ana melodiyi devamlı dinlesem sıkılmam.
Albümün üçüncü şarkısı ise “Broken”. Sıra atlamadan gidiyorum, çünkü yazımın başında da belirttiğim gibi ardı ardına birbirinden güzel şarkılarla bezenmiş çok güzel bir albüm ie karşı karşıyayız. “Broken” şarkısı, sözleriyle birlikte albüm kapağında anlatılmak istenen konseptin direkt yansımasıdır diyebiliriz. Şarkının klibi de bunu destekler yönde çekilmiş. Şarkıyı sevdiğim kadar klibini de bir o kadar beğendim. Hem üzerinde düşülmüş, hem de kaliteli, doğru bir anlatım ile şarkının ana fikri güzel yansıtılmış.
Sıradaki, dördüncü şarkımız “Firefly” sevdiğim bir şarkı olsa da kendisini atlayarak (siz atlamayanız dinlerken 😊 ) beşinci şarkı “We Are Not Alone”’a geçiş yapıyorum. Bu şarkının ana bestecisi diğer şarkılardan farklı olarak bas gitarist Lauri Porra. Pozitif sözleri ve melodisi ile dikkat çeken şarkı, iniş ve çıkışlarla başlayarak haraketli bir nakarat ile devam ediyor. Şarkının en sevdiğim yeri ise girişte ve nakarat sonrası da duyduğumuz köprü melodisi. Konserlerde gruba birlikte eşlik ederek söylenebilecek oldukça keyifli, altta ise küçük bir miktar hüzün barındıran fakat o hüzünden doğan birlik beraberlik duygusu ile dertlerden arındıran bir şarkı olmuş. Şarkının girişinde kendinizi bir anda bilek yoran riff’i ile kafa sallarken buluyorsunuz. Önce gitar akabinde klavye soloları ile bezenmiş, muhteşem bir geçişten sonra vurucu, insanı alıp yükselten melodisi ile muhteşem nakaratı ile devam eden bölümün ise tadı damakta kalıyor. Şarkıyı döndürüp döndürüp dinlemek istiyorsunuz. Evet, döndürüp döndürüp dinledim. Bu konuda da üstüme yoktur, bir saat boyunca aynı şarkıyı dinleyebilirim ve dinledim 😊
Albümün altıncı şarkısı “Frozen in Time”. Genellikle Stratovarius dediğimizde mutlu melodiler aklımıza gelir. Topluluk burada depresif ve oldukça melodik bir riff ile şarkıya muhteşem bir giriş yapıyor. Aynı epik melodiyi şarkının içinde az da olsa yer yer duymaya devam ediyoruz. Şarkının en güzel yerlerinden biri tam 5:10’da şarkı bitmiş gibi düşünürken sert bir ritm ile giren gitar ile birlikte ana melodinin harmanını duyuyoruz. Sözleri benim için, ilk duyduğumda deprem gibi bir doğa felaketinde hayatlarını kaybeden bir çifti hatırlattı. Bu benim için fazla depresif bir gerçek olduğundan ötürü sözleri duymazdan geliyor, ya da metaforik bir anlam yükleyerek dinliyorum çünkü şarkının müziği inanılmaz güzel. Her ne kadar şarkının anlattığı hüzünden kaçmaya çalışsam da ana melodiyi her duyduğumda kalbimde bir sızı, gözlerimde iki yaş beliriyor.
Albümün yedinci şarkısı ise, grubun ikinci tekli olarak yayınlamış olduğu “World on Fire”. Sözlerde küresel ısınmadan bahseden grup, bu sefer bu şarkıya klibi istedikleri gibi çekememişler gibi. Plana göre bir an önce klip çekmeleri gerekirken, her eleman farklı bir ülkede olunca klip teması bir miktar konudan sapmış.
Son şarkı (pardon son şarkı değildi değil mi 😊 ) “Glory Days” tam bir albüm/konser kapanış şarkısı. Orkestrasyonlar ve neo-klasik sololar ile dinleyici içine alan güçlü bir şarkı. Hatta bu şarkı için, geleneksel Stratovarius’u ve Timo Tolkki bestekarlığını hatırlattıran bir eser diyebiliriz.
“Survive” albümü, uzun süredir beklediğim, artık bu sene benim kulaklarım için bir albüm gelmeyecek mi acaba derken, tüm ümitlerimin tükendiğinde ilaç gibi gelen, seneler sonra da sıkılmadan dinleyeceğim bir albüm oldu. Son birkaç senedir tüm sevdiğim grupların albümleri tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Heavy metal ve yakın türevleri arasında da dişe dokunur hiçbir şey duymamışken, böylesine iyi, güçlü ve ardı ardına akıllarda kalıcı melodilerle bezenmiş, ruhlara ve kalplere hitap edebilen bir eserin gelmesi, belki de hayatta bazı şeylerin düzeleceğine bir işaret olabilir mi?
Kulaklarımız bayram etti
- Albüm Notu