- Albüm Notu
Dark Tranquillity Fiction Albüm İncelemesi. İsveç Death Metali ne kadar büyülü bir müzikti. Dili geçmiş zaman kullanmak zorunda kaldık bu günlerde. Sizi bilmem ama ben bu müzik için üzülüyorum. At The Gates ile başlayan bu rüya, Century Media ve Nuclear Blast tarafından vahşice katledildi (bence asıl sorumlu In Flames değil kesinlikle). Dark Tranquillity ise eski günlerde sıkışıp kalmadan fakat yeni akımlarında kölesi olmadan yolunda emin adımlar atan, saygın bir topluluk.
Gönül isterdi ki Dark Tranquillity ile Avrupa Metali tekrar yükselişte diyebilseydik. Diyemiyoruz, bunun sebebi grubun yeni albümü Fiction kötü bir albüm olması değil, Avrupa’da işlerin düşündüğümüzden daha kötü.
Dark Tranquillity, The Gallery zamanından beri takip ettiğim bir topluluk. Projector ile klavye kullanmaya ve temiz vokalli şarkılar yapmaya başlayan topluluk bir çok fan tarafından eleştirildi. Fakat bence D. T. kendi tarzlarında sıkışmak istemeyen bir gruptu. Gelişmesi ve dolayısı ile değişmesi gerekiyordu. Bence değişim hengamesinden elleri gayet temiz çıkan nadir gruplardan bir tanesidir Dark Tranquillity.
Fiction topluluğun sekizinci albümü. Albümün sesi hakkında grubun Damage Done’dan beri gittiği yoldan gitmeye devam ediyor diyebiliriz. Oldukca kendine özgü ve güçlü bir sesi olan Dark Tranquillity için ciddi bir ses değişimine gerek olmadığı çok açık. Kayıtlar gayet güzel. Zaten grup yıllardır bu işi hep alnının akı ile hallediyor. Kayıtlar, grubun klavyecisi olan Martin Brändström’in stüdyosu olan Rouge’da yapılmış. Albümün mühendisliği ise Danimarka’da Tue Madsen tarafından kotarılmış.
Albüm, perküsyon ve bas gitar ile başlıyor… Nothing To No One oldukça güçlü bir açılış parçası. Vokaller ile birlikte grindleşen davullar eski günlere geri dönüş hissettiriyor. Şahsen The Gallery’i andım bir kaç kez şarkıyı dinlerken. Tabii gruptan ikinci bir The Gallery bekleyenler eminim mutsuz olacaktır… Nakarattaki çalgıların uyumu gerçekten çok hoş.
The Lesser Faith fade in ile başlıyor. Romantik klavyeleri ile etkisini kurmaya başlıyor. Dark Tranquillity klavye üzerine kurulmuş bir grup olmasa da bir çok klavye grubundan daha iyi kullanıyor klavyelerini. Daha çok piyano tonları tercih ediyor topluluk ve bu gruba çok daha duygusal ve zarif bir hal katıyor. Söylediğim her şey The Lesser Faith içinde geçerli. Özellikle gitarların temiz tonlara geçtiği yer ve sonradan kirli tonların geri döndüğü yer, kesinlikle dinlemeye değer. Çok güzel bir şarkı.
Tatu vari bir elektronik melodi ile başlıyor Terminus (Where Death Is Most Alive). Terminus Isaac Asimov’un vakıf serisinde (muazzam bir seridir) Vakıfın başkenti olarak seçtiği gezegendir. Aynı zamanda bir Roma Tanrısı. Şarkı gayet güzel. Elektronik etkileri sevmeyenlerin sevmeyebileceği bir parça. Bence hiç bir sorun yok.
Blind At Heart hızlı gitar davul partisyonları ile bir önceki şarkıda kırılan kalpleri onarmak istiyor gibi. Anders Jivarp bence iyi bir davulcu. Üstelik sadece kondisyondan ibaret bir davulcu da değil. Tüm şarkılarda kendince iyi numaralar yapıyor. Bu şarkıdaki zil atraksiyonlarını çok sevdim. Blind At Heart da yer yer eski günleri hatırlatıyor… Yer yer…
Icipher çok güzel bir rifle başlıyor. Ben bu adamların estetik anlayışını çok seviyorum. Oldukça zarif, güçlü ve hatta romantik. Death metal için doğru tanım kelimeleri bunlar olmasa gerek. Fakat grubun albüm kapaklarından bestelerine kadar bir çok şeyi tanımımı doğrular nitelikte. Icipher ise albümün en güzel şarkılarından birisi. Sonlara doğru çoşan minimalist ama oldukça etkili klavyelere ve ardından gelen güzel soloya dikkat.
Moonspell’in Under The Moonspell E.P. sinde bir enstrümental bir şarkı vardı, Chorai Lusitânia!. Inside The Particle Storm’un başlangıcı hem gitar tonu, hem de çalınan notalar itibari ile onu hatırlattı bana. Chorai Lusitânia! tedirgin bir parçaydi. Inside The Particle Storm, başlangıcı haricinde o şarkıya hiç benzemiyor, fakat ikiside aynı tedirgin havayı paylaşıyor. Eğer tüm albüm bu şekilde bir atmosfere sahip olsaydı, grup çok değişmiş derdim. Çok sevdim…
Empty Me, kesinlikle albümün en güzel şarkısı. Oldukça güzel bir rifin etrafında dönüyor şarkı. Davul performansı ile eski günlere gidiyoruz. Piyano ise bizi bu günde tutuyor. Kesinlikle dinleyin. Eğer swedish death tekrar hortlayacaksa bu şekilde hortlayacak.
Mikael Stanne’nin bir grubu daha olmasını çok isterdim (bildiğim kadarı ile yok). İnanılmaz bir temiz sesi var. Brutal ve scream vokallerini zaten yıllardır kabul ediyorum ve çok başarılı olduğunu asla yadsıyamam. Fakat yinede adamın temiz sesini özlemekten alamıyorum kendimi. Misery’s Crown ile hasretimiz bitiyor. Albümün geneline göre daha sıradan bir yapıya sahip. Hatta vokal trafiği ile temiz ve brutal vokal kullanan goth metal gruplarını andırıyor. Keşke o goth gruplarıda böyle şarkılar yapabilse.
Focus Shift. Albümün klip ve promo parçası, yanlış hatırlamıyorsam web sitelerinden dinlenebiliyordu bu şarkı. Klip için iyi seçilmiş bir parça. Tüm albümün hissini içinde barındıran, albümü gayet güzel temsil eden bir parça.
Metal piyasasında bayan vokaller hep çok başarısız olur. Problem seslerinde değildir. Karaktertir asıl sorun.Yıllarca en çok sevdiğim bayansesinin UnDo Control’ün başındaki bayana ait olduğunu düşündüm. Hala da aynı ses olduğunu düşünüyorum. The Mundane And the Magic’i diğer şarkılardan ayıran ilk unsur ballad içeriği ve bayan vokaller olsa gerek. Bir death metal fanını çok açmayacak bir parça. Benim düşüncem ise oldukça görkemli bir kapanış.
Dark Tranquillity müziğinde bir noktaya ulaşmaya çalışıyor. Son dört albümdür bu noktaya giden yolda ilerliyor. Eminim bir gün adamlar bir şarkı yapacak ve yıllardır bu şarkıyı yapmaya çalışıyoruz diyecek. O zamana kadar aramaya devam edecekler ve anladığım kadarı ile bizde güzel müzik dinlemeye devam edeceğiz.