Deathspell Omega yeraltında ve üstünde kendine saygın bir yer edinmiş önemli bir black metal grubu. 1998 yılından beri müziğe devam eden Fransız topluluk aynı zamanda Avant-garde black metal denince akla gelen ilk isimlerden. 24 Mayısda çıkan The Furnaces of Palingenesia ise topluluğun yedinci albümü olma özelliği taşıyor.
Deathspell Omega kimdir?
Fransız topluluk Hasjari takma adıyla müzik yapan Christian Bouche tarafınan 1999 yılında kuruluyor. Başlangıçta bir black metal grubu olarak faliyet gösteren topluluk yıllar içinde Avant-garde black metal türünün öncü gruplarından birisi haline geliyor. 1998 yılından beri neredeyse aynı kadroyla müziğe devam eden topluluk Khaos lakaplı (gerçek adı Metal Archives’de olmayan) bir bas gitariste sahip. Vokal görevini ise 2002 yılından beri Mikko Asta yürütüyor.
Deathspell Omega nasıl bir müzik yapıyor?
Eğer daha önce Deathspell Omega dinlemediyseniz ve/veya Avant-garde black metale yabancıysanız önce bu sorunun cevabını verelim. Kabaca black metalin kirli, çiğ ve agresif müziğine daha steril ve deneysel bir estetik anlayışıyla yaklaşılmasına Avant-garde black metal diyoruz.
Bu birliktelikten doğan tezatlık bugün normal black metal grupları için bile çekim merkezi haline gelen, mistik, kötümser ve büyüleyici bir delilik haline dönüştü dememiz hiç de yanlış olmaz. Gene temelleri Norveç’te atılmış bir türden bahsediyoruz fakat Deathspell Omega için gönül rahatlığıyla türün en önemli, öncü gruplarından biridir diyebiliriz.
The Furnaces of Palingenesia nasıl bir albüm?
Bu sorunun cevabını aramaya başlamadan önce ön bir bilgi vermem gerek. Kardeş siteler Pasifagresif ve Metalperver yazarları kadar Deathspell Omega seven, yaptığı müziğin içinde olan bir dinleyici değilim. Grup hakkında düşüncem saygı duyduğum, arada sırada dinlediğim fakat içine girmekte çok da başarılı olamadığım bir grup olduğudur. Dolayısıyla albümü topluluğun diskografisi içinde inceleyemeyeceğimi baştan belirtmem gerek.
The Furnaces of Palingenesia’da muazzam bir rif çeşitliği sizi bekliyor. Rahatsız edici, kristal tonlu black metal arpejleri hemen hemen her şarkıda olabilecek en kaliteli halleriyle sizi kucaklıyor (ehi) olacak. Neither Meaning nor Justice mesela tamamen böyle bir rif üzerine kurulu ve kısa süresine rağmen oldukça etkili. Elbette albümde black metal rifiyle de karşı karşıyayız fakat biraz önceki avant-garde melodiler ve progressive rifler çoğunlukla daha ön planda. The Fires of Frustration’daki “aaa Marduk” dedirten black metal rifine de buradan selam gönderelim (1:55’de başlayan rife selam olsun). İşin progressive tarafıysa “nasıl çalıyorum” mastürbasyonundan ziyade, topluluğun kaotikliğini besleyen bir çeşitlikten söz konusu ki bu bence muhteşem bir şey.
Albümde en çok dikkatimi çeken şarkılardan biri çalışmanın geneline göre daha düşük tempolu, ballad vari atmosferli 1523 oldu. Renegade Ashes kapanışındaki senfoni kullanımıyla keşke topluluk bu tarz enstantaneleri daha fazla kullansa dedirten bir şarkı oldu. Kapanış You Cannot Even Find the Ruins… ise ayrıca dikkat çeken bir parça. Fakat albümün tümünü temsil eden öne çıkan şarkılar, Ad Arma! Ad Arma, Neither Meaning Nor Justice ve The Fries of Frustration adlı şarkılar.
Tüm bu güzellikler arasında albümün zayıf kaldığı yerin vokaller olduğu düşünüyorum. Mikko Asta kesinlikle iyi bir vokalist ve çoğu zaman işini layığıyla yapıyor. Neither Meaning nor Justice’ın 1:19’undaki klaveyli bölümde, 1523 ve You Cannot Even Find the Ruins…’in ise tümünde sanatçının performansları gerçekten taktire şayan ve topluluğun atmosferine katkısı inanılmaz. Fakat Norveç Avant-garde geleceğine gönlünü kaptırmış bir dinleyici olarak yer yer daha değişken, dinamik scream/brutal vokallere ihtiyaç duyduğumu söylemek zorundayım. Diğer taraftan bu türde artık temiz vokal bence vazgeçilmez bir şey.
The Furnaces of Palingenesia hakkında son sözler.
Deathspell Omega çok önemli bir grup. Kendileriyle aramda olan yüzeysel ilişkiye rağmen bunu gönül rahatlığıyla söylüyorum. The Furnaces of Palingenesia toplulukla aramızdaki mesafenin kapandığı albüm oldu ve keşke tüm mesafeler bu kadar güzel albümlerle kapansa (buradan tüm groove/punk etkili black metal dinleyen kardeşlerimi de kucaklamak isterim! Ehi…). Kişisel olarak benim için bu türün hala kalesi Code olmakla beraber bir noktada bu iki grubu aynı kefeye koymak da çok doğru olmayacaktır. Bu yılın şimdiden en iddialı albümlerinden biri olan The Furnaces of Palingenesia’nın mistik deliliğine muhakkak kulak vermelisiniz.

Bir yanıt yazın