Rebirth of the Machine | Synthwave’in büyük ve önemli isimlerinden Droid Bishop sonunda merakla beklediğim albümünü geçtiğimiz günlerde çıkardı. Bildiğim kadarıyla kendisi Avustralyalı olup L.A.’de ikamet etmektedir.
Tüm albümlerini yakından bilen ve dinleyen biri olarak çıkardığı bu “Rebirth of the Machine” albümüyle beni genel anlamda şaşırttığını söyleyebilirim. Her ne kadar signature Droid Bishop ezgileri ve numaralarını bulsam da “mood” olarak diğer albümlerinden ayrıldığını düşünüyorum. Bu klasik numaralara ayrıca değineceğim.
Kendisi genelde daha depresif ve değişik modlarda müzik icra eder. Ama karşımızda epey olumlu ve epey mutlu bir müzik var. Geleceğe umutla bakan aşk konusu müziğin ana teması. Aşk acısından ise bahsetmek mümkün değil. Birkaç şarkı dışında Chill out ve funk öğeleri çokça baskın. Bu açıdan albümün çıkış tarihinin yaz mevsiminin ikinci yarısına denk getirilmesini de zekice buldum. Daha fazla vokalli şarkılar bulmak da beni ayrıca şaşırttı. Vokallerin 80’lere götürmeyi amaçlaması aşikar ve mantıklı. Zaten kendisi 80’leri çok sever ki neden synthwave sorusunu da yanıtlamış oluruz böylece.
Harika bir intro olan “Rebirth of the Machine” beni çok etkiledi. Keşke daha uzun olsaydı dedim. Bu ve ardından gelen diskovari ve vokalli “Coming Alive” albümün umutla geleceğe dönük ve yönelik olduğu hemen hissettirdi. Üçüncü sıradaki “The Algorithm” ise Droid Bishop’tan daha alışık olduğum tempo ve tarzda bir şarkı. Dinlerken kesinlikle Droid Bishop olduğunu anlıyorsunuz. Ardından gelen, vokalli “Near Dark” tam bir 80’ler chilling parçası. Sonraki “Floating on Aries” ise süper basları ve progresif tonlarıyla funky synthwave olayını bitirmiş bir parça. “Mirrors of Escher” ve “Mr Fusion” birer aşk şarkıları ama nasıl aşk? “The Simulation” albüme hakim olan havayı sürdürürken, “Through the Night” sanırım 80’ler pop havasını en iyi yakalayan parça. 80’ler pop derken şarkıyı kesinlikle hor görmeyin. Gitar solosu kanımca dinlenmeyi hakediyor. “Flight of Nostromo” ve “Hypersleep” bir yandan içine kapanık ama diğer yandan müzisyenin mutluluğa duyduğu özlemi ve inancını yansıtmasıyla ilginç çalışmalar olmuş. Kapanış şarkısı “Most Triumphant” bana eski albümleri en fazla çağrıştıran parça oldu. Gitarları ve katmanlar arasındaki uyumu tam bir zafer!

Droid Bishop abimiz bu albümle beraber bence bir aşk albümü yapmış. Bu aşk ise bildiğimiz aşklardan değil. Bilgisayarların gelecekte birbirlerine duyacağı türden bir aşk. Kesinlikle fütüristik. Ama müzisyen ile özdeşleşen progresif gitarlar ve 80’ler soloları, farklı melodiler arasına yerleştirilen bilgisayar soundtrackleri ve geçiş serpiştirmeleri yok değil. Albümün bir başka beğendiğim tarafı ise kısa olan şarkı süreleri. Doğru planlanmış bir hamle ve müzik ile iyi örtüşüyor. Albüm umutlu ve mutlu havasıyla müzisyenin diğer albümlerinden farklı bir yerde duruyor. İleride kendisinin sınırları daha fazla zorlaması bekliyorum. Diskografisindeki en iyi albüm olmamakla beraber kesinlikle gurur duyacağı bir çalışma olmuş.
Bir yanıt yazın