Firewind Albüm İncelemesi | Birçok metal müzik dinleyicisinin Ozzy Osbourne’un bir dönemki gitaristi olarak bildiği, benim ise direkt kendi grubu ile tanıdığım, solo albümleri ile de gitar odaklı müzikseverlerin ilgisini çekmeyi ve beğenisini kazanabilmeyi başarmış Gus G.’nin (Konstantinos Karamitroudis) heavy/power metal grubu Firewind 15 Mayıs tarihinde yeni albümü ile karşımıza çıktı.
2017 yılında çıkardığı Immortals albümünü, vokallerde Henning Basse ile çıkaran grup, bir süre önce Basse ile yollarını ayırmıştı. Bu albümde ise kadrosuna yeni kattığı, Sinbreed, Vodoo Circle ve Avantasia’dan tandığımız Herbie Langhans yer almakta.
Firewind, kuruluşundan bu yana sıkça vokalist değiştirmesine rağmen oldukça iyi isimlerle çalışması ve tüm vokalistlerin grubun müziğine uyum sağlaması sayesinde bir albümden diğerine hiç yabancılık hissettirmedi. Kişisel olarak Firewind’e ruh veren tüm vokalistleri de ayrıca çok seviyor olmamın bu düşünceye sahip olmamda etkisi yok değil tabii ki.
Topluluk Immortals ile 5 senelik bekleyişe yakışır bir müzikal şölen sunmuştu. Grubun kendi adını taşıyan yeni albümü ilk dinlediğimde de açıkçası biraz Gus G.’nin yeni bir solo albümü hissi aldım. Gus G., solo albümlerinde nispeten daha hard rock & heavy yönelimli bir çizgi çiziyor. Bu albümde de onu sıkça hissediyorsunuz. Power metalden, klasik Firewind atmosferinden biraz da olsa uzak olmuş diyebilirim bu albüm için. Albümde hiç cöngür cöngür, alıştığımız bir Firewind şarkısı yok mu, tabi ki var. Oraya da birazdan geleceğiz.
Şarkılara geçmeden önce Herbie Langhans’tan bahsetmek istiyorum. Kendisinin sesini çok seven biri olduğumu söylemeliyim, hatta sitede yazdığım en iyi Alman vokalistler listemde de kendisine yer vermiştim. Sinbreed’den ayrıldıktan sonra Vodoo Circle ile devam eden ve Tobias Sammet’in projesi Avantasia ile de dinlediğimiz Herbie Langhans’in her zaman daha mainstream ya da mainstream’e yakın bir grupta olmayı hak ettiğini düşünüyordum. Voodo Circle benim müzikal zevkim için biraz orta kalitede ve açıkçası sıkıcı kaldığı, Avantasia’da ise ana vokal olmadığı için harcandığını düşünüyordum. Firewind’e katılması beni inanılmaz mutlu etti ve bu albümde de muhteşem bir performans çıkararak metal müzik dünyasında hak ettiği değerini daha artıracaktır diye düşünüyorum. Herbie Langhans’in bu albümdeki vokallerini duyduğumda, bir anda kendisinin, grubun ikinci albümünde yer alan kült şarkı “I am the Anger”ı söylerken hayal ettim. Herbie’nin kesinlikle çok özgün bir sesi var ama tarz olarak grubun ilk iki albümündeki ses Stephen Fredrick ile benzeşiyorlar.
Immortals’tan bu yana bir kadro değişikliği daha yaşayan gruptan Basse dışında, grubun klavye ve ritm gitarlarını üstlenen, grubun esas elemanlarından Bob Katsionis de farklı bir kariyer hedefi nedeniyle gruptan ayrıldı. Topluluk yoluna tek gitar ile devam ediyor. Gus G. zaten tek başına on gitarist gücünde olduğu için bütün müzikal boşluğu dolduruyor 🙂
Albümün benim için en keyifli şarkısı 7. sırada yer alan “Perfect Stranger”. Albümün en agresif şarkısı da diyebilirim. Ana riff’i, nakaratı ve geçişleriyle keyifle eşlik edebileceğiniz bir şarkı. Kısa ve öz solosuyla da sizi gereksiz yere teknik gösterişe boğmuyor. Bir diğer favorim ise hem müziğinde hem de vokallerinde Edguy etkileşimini çok net duyabildiğiniz “Orbital Sunrise”. Oldukça keyifli akılda kalıcı bir nakaratı var. Konserde dinleyicilerin hep bir ağızdan nakaratı söylediğini ve ellerini havaya kaldırarak ritm tuttuğunu hayal edebiliyorum. Albümün en akılda kalıcı şarkılarından biri de “Devour” . Baştan sona lead gitar süslemelerin yoğun olarak duyulduğu, hızın hiç düşmediği Firewind klasiği bir power metal şarkısı. Bir diğer öne çıkan şarkı ise açılış şarkısı olan “Welcome to Empire”. Akustik intro’su ile konser açılışlarında seyirciyi heyecanlandıracak, epik bir girişi var. Albümdeki en iyi soloyu bu şarkıda duyuyoruz. Teknolojinin insan hayatına etkisi ve insanların teknoloji kullanımı ile geçirdiği değişimin etkilerini anlatıyor. Grubun albümden dinleyicilere sunduğu ilk single “Rising Fire” da albümün iyi şarkılarından. Sert ve hızlı ritm gitarlarıyla baştan sonra kafa sallatan, sözlerindeki enerjiyi ve gücü notalarında hissedebildiğiniz bir şarkı olmuş. Bunların yanında, “Orbital Sunrise”, “Longing To Know You” ve “Space Cowboy” şarkıları bir astronotun görevdeyken yaşadıklarını, duygularını anlatan mini bir konsept seri. “Overdrive” şarkısının kompozisyonu ve vokal stili tamamen Dio tarzı olmuş ve “All My Life” parçasının girişinin de (aynı zamanda nakarat riff’inin) Ghost’un “Rats” şarkısının ana riff’ine çok benzediğini de söylemeden edemeyeceğim.
Şarkılar genel olarak beklentimin altında kaldı. Gus G. çok güzel gitar çalıyor, ancak albümden kaç tane solo aklında kaldı derseniz, sıfır olarak size cevap verebilirim. Sololarda genel olarak özgün melodi ve ruh eksik kalmış gibi. Çoğu solo, internette rahatlıkla bulabileceğiniz neo-klasik solo alıştırma kalıpları gibi. Şarkı yazımına gelirsek, Firewind imzası taşıyan birkaç şarkı var, fakat epik diyebileceğimiz, yıllar boyunca hatırlanacak ve aynı heyecanla dinlenecek herhangi bir şarkı da yok. Albüm her anlamıyla kaliteli müzisyenlik içeren ancak yaratıcılıktan uzak, dinleyiciyi heyecanlandırmayan bir albüm olmuş.
Kaliteli yeni bir heavy/power albümü dinlemek istiyorum ve vokalleri muhteşem olmalı diyorsanız kesinlikle dinlemelisiniz ancak yenilik, farklılık ve vuruculuk arıyorsanız bu albüm sizi çok da mutlu etmeyecektir.
İşçiliği kaliteli ancak kalıcılığı olamayacak bir albüm
- Albüm Notu