Night Is The New Day albüm incelemesi | Yolculuğumuzun sonuna ve Katatonia turnesinin başlamasına sayılı saatler kala beni çok ama çok heyecanlandıran bir albümle karşınızdayım. Daha önceki Katatonia yazılarımızı okuduysanız hangisine heyecanlanmıyorsun ki be adam diyebilirsiniz. Bir noktada haklısınız, fakat durumu izah edebileceğime inanıyorum…
Night Is The New Day’in anlam ve önemine geçmeden daha önceki incelemelerde kabaca değindiğim Katatonia dönemlerine tekrar değinmek istiyorum: İlk iki albümü kapsayan death/doom dönemi, Discouraged Ones ile Viva Emptiness pop-rock kalıplı depresif rock dönemi ve Great Cold Distance ile başlayan ve son albüme kadar devam eden daha progresif dönem.
Bu progresif döneme baktığımda Katatonia’nın başta kendini hafifçe hissettiren fakat son albümle birlikte varlığını görmezden gelemediğimiz bir sorunu olduğunu görüyorum. Özetle topluluk progresif olurken kendine has estetiğini ve duygusallığını korumakta zorlanıyor gibi gözüküyordu. Bu bazı albümlerde hafifçe hissedilirken, nadiren de görmezden gelinemez hale geliyordu (evet sana bakıyorum Fall of Hearts).
Night Is The New Day belki de topluluğun en progresif şarkılarını içinde barındıran bir albüm olmasına rağmen bu bahsettiğim problemi neredeyse hiç hissetmiyorsunuz. Forsaker neredeyse bir Meshuggah şarkısı gibi başlıyor. Fakat ona rağmen vokal partisyonları, ikinci vokal partisyonun sonundaki lead’i ve nakarat bölümleriyle bir Katatonia şarkısından bekleyebileceğim her şeyi en üst seviyede veren bir şarkı. Vaktiyle PasifAgresif’le beraber yaptığımız bir videoda demiştim. Notalarının çıktısını al, duvara as. O kadar güzel bir şarkı. Sırf bu şarkıyı içinde barındırdığı için bile Night Is The New Day muhteşem bir albümdür.
Fakat albüm sadece Forsaker’dan ibaret bir albüm değildir. Sıkıcı şarkıları bile çok güzel olan bir albümdür (Nephilim ve Idle Blood). Progresif eğilimli ritimler, akılda kalıcı sözler, göz dolduran vokaller, sizi uzay boşluluğu ile gecenin laciverti arasında bir yerde sıkıştıran gitar tonları (efektler) ve Katatonia estetiğinin doruk noktası olarak kabul etmekten hiç çekinmeyeceğim besteler. Night Is The New Day’in formülünü verdim size, afiyet olsun.
Her şarkının kendine has bir yönü olan albümde bana göre öne çıkan şarkılar Onward into Battle, New Night, Liberation, Inheritance, Departer (konuk vokalist Krister Linder’e ayrıca selam olsun) ve bonus şarkıların şahı, padişahı Ashen’dır ki adını burada anmadığım diğer şarkılarında çok güzel olduklarını belirtmek isterim (sıkıcı olmalarına rağmen Nephilim ve Idle Blood bile çok güzeller).
Albüm hakkında son sözlere gelirsek… Kendisi hakkında saatlerce konuşabileceğim, şuursuzca övebileceğim, muhteşem bir albümdür. Eğer daha önce dinlemediyseniz muhakkak dinlemeli, topluluğun son dönemde icra ettiği müziğin zirvesine tanıklık etmelisiniz.

Bir yanıt yazın