Musiki Cemiyeti
Musiki'ye Gönülden Bağlananların İnternet Mecmuası

Steve Wilson – To the Bone

Steve Wilson - To The Bone Albüm Kapağı | Musiki Cemiyeti
90%
Efsanevi

Bir Progresif Rock tanrısının olgunluk çağında kendini yenileme eseri

  • Albüm Notu

Steve Wilson – To the Bone albüm incelemesi. Steven Wilson 90’lardan beri albüm kaydeden, Prog-Rock/Metal türü ve camiasına hem multi-enstrümentalist, vokalist hem de yapımcı ve miksajcı olarak katkıları sayısız. En başta Porcupine Tree olmak üzere Blackfield, No-Man’s Land gibi grupların lideri ve Anathema, Opeth, Orphaned Land gibi gruplarında albüm yapımcılığını sırtlanmıştır.

Belli bir süre sonra gruplarında ifade edemediği içeriği ve duyguları, kişisel projesine aktarma isteğini gerçekleştirdiği, To the Bone‘un da aralarında bulunduğu, 2008’de kendi ismiyle başlattığı ve turnelerle desteklediği yeni bir albüm kariyeri var. Kendi ismini kullanmasına rağmen her şeyi tabii kendi çalmıyor. Aralarında Guthrie Govan’ın da bulunduğu kendi alanında ustalaşmış, virtüöz seviyesinde müzisyenlerden, yapımcılardan ve sesinin projesine renk katacağına inandığı şarkıcı/vokalistlerden destek alıyor.

To the Bone bu hususi kariyerin 5. albümü ve açıkcası Wilson’ın belki de en aykırı albümü çünkü bu albümde müziğini dayandırdığı bir çok duygu kolonunu yıkıp, bina yapım tekniğini yeniden tasarlıyor. En temel değişiklik ise artık yüzü gülüyor. İleride belgeleriyle de gösterebileceğimiz gibi Wilson özellikle The Raven That Refused to Sing de takındığı tavırı bir yana almış ve tabiri caizse kuşu öttürmüş. Dinleyicisine pasif-agresif hissiyatını yansıtmak yerine daha güçlü ve besleyici hislerini yansıttığı için bu albümde, yeni ve eski dinleyicisi onu bir çok alanda ödüllendirdi. Hem tür dinleyicisi bağlamında daha geniş bir kitleye ulaştı, hem de kişi sayısı olarak da. Wilson’ın bu değişimi bir Metallica – Load/Re-Load örneği olmasa bile kendi kitlesi arasında tartışmaya yol açtı ancak Progresif Müzik dinleyicisi ne kadar züppe/ukala olabilse bile bir TRVE KVLT Black Metal dinleyicisi ya da Metal Elitisti kadar değil. Takip ettiğim forum/toplulukları inceledikçe bakır kova resmi paylaşıp altına “does it djent” diyen kitlenin bu albümü kabul edebildiğini görebiliyorum.

Albümün başlıca göze batan şarkılarına baktığımızda ilk çıkarılan single bize başlar başlamaz değişimin kapıda olduğunu gösteriyor: Permanating. Wilson’ın yüz kaslarındaki esneme ilk ve en belirgin olarak bu şarkıyla orataya çıkıyor. Bayağı Abba şarkısı yapmış Wilson. Sözleriyle de olabildiğine Zen, olabildiğine “elde bir tek bu an var. tadını çıkar!” anlayışını yansıtmış. Klibi ise ayrı tartışma konusu. Youtube sayfasındaki tartışmaları kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Spoiler vermek istemiyorum ama adamın ifadeleri üzerinden bayağı bir tartışma dönüyor. Şaşırtıcı! Hiç bir beklentiyle ve ya önceki albümlerine dayanan ön yargıyla yaklaşmazsanız duyduğunuzda sizi sarıp duygu durumunuzu yükseltecek, motive eden bir şarkı. O hisse uygun da bir nevi Bollywood havası estiren bir dans ekibi kullanılmış onun dışında olabildiğince sade klibinde.

Başlangıca, albüme adını veren şarkıya dönelim. To the Bone müzik bazında sizi albüme ısındıran, neredeyse radio-rock diyebileceğimiz bir şarkı. 5. dakikaya kadar bu nasıl Steve Wilson dedirtiyor ancak o dakikadan sonra başlayan outro bölümünde normal bir yolda sürdüğümüz araba bir kara delikten geçip 7 gökten biri olan prog alemine ayak basıyor. Kontrast bir Sultanbeyli/Prag olmasa da etkileyici. Şarkıya ve dolaylı yoldan dinleyiciye teneffüs edişi de yazım da ustalık kokuyor. Bir anda tabiri caizse sizi içine düşürüyor. Şarkının bu muhteşem outro’su dışında girişinden itibaren bize eşlik eden bir mızıka solosu var. Şarkıyı, daha sonra albümde daha fazlaca duyabileceğimiz Ninet Tayeb’in geri vokalleriyle katman katman zenginleştiriyor.

Nowhere Now klibi olan bir diğer single şarkısı. To the Bone’un hissini taşıyor. Yine prog tuzu atılmış bir rock şarkısı. Açıkcası çok ayrışan bir yapısı yok albümün genelinde. Güzel.

Pariah ise eski Steve Wilson duygusuna daha yakın. Genel bir bıkkınlık ve çözümlenme hissine dayalı. Wilson’la yaptığı düette Ninet Tayeb’in vokali yazım olarak da performans olarak da daha ön planda ve şarkının o melodram yapısını kesinlikle katlamış. İnsanın tüylerini diken diken eden bir yükselişi var. İsrailli vokalist kendi şarkılarında gösterdiği performanstan çok daha öte bir seviyede. Wilson’ın aranjmanıyla iyi bir sinerji elde etmişler.

Ne kadar varlığına dirensem de Song of I diye de bir şarkı var albümde. Bu kadar ayrışmasının sebebi bir nevi analog ekipmanla yapılmış bir elektronik şarkısı olması ve single olması. Şarkı çok tekrar eden bir yapıya sahip ve ancak tarzın duayenlerine hitap ediyor. Wilson’ın Sophie Hunger’ın vokalleri ile takıntılılık hakkında yaptığı bu şarkı albüm içinde özgün bir yer teşkil ediyor. Dinleyince siz de karar vereceksiniz. Ancak klibi bir çok açıdan gayet başarılı.

Albüm hem eski The Beatles dinleyicisi büyüklerimize, hem yeni dönem tatlı su rock dinleyicisine (Coldplay gibi isyan duygusu içermeyen rock), hem prog dinleyicisine teknik mastürbasyon taşımadan hitap ediyor. Albümün en çok odaklandığı yer belki de orası: samimiyet. Albüm bir çoğumuzun yaptığını yapmamaya çalışıyor ve kendini toplumdan üstün görmüyor. Onu anlıyor ama yine de merhametli davranıp onu sadece doğruya özendiriyor. Albüm kendisi de başında dediği gibi gerçek onun için kişisel bir hesap ve anlatmak istediği hem müzikal hem ideolojik gerçeği size dayatmadan anlayabilmeniz adına sunduğu bir çok dille, ortalığı fazla karıştırmadan sunmaya çalışıyor.

Steve Wilson - To The Bone Albüm Kapağı | Musiki Cemiyeti
Steve Wilson – To The Bone Albüm Kapağı | Musiki Cemiyeti

Grazia Mille Milaaaaaaaannnnn! #stevenwilson #tothebone #stevenwilsontour2018 @craigblundelldrums

Steven Wilson (@stevenwilsonhq)'in paylaştığı bir gönderi ()

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept