Musiki Cemiyeti
Musiki'ye Gönülden Bağlananların İnternet Mecmuası

Ulver – Flowers of Evil

Ulver - Flowers of Evil Albüm İncelemesi | Musiki Cemiyeti

Flowers of Evil albüm incelemesi | Ne zaman kurtlara dair bir haber alsak yüreğimiz kıpır kıpır olur. Acaba bu sefer neye şahit olacağız diye merak eder ama pek şüphe etmeyiz. Zira sayın Kristoffer 1998’den beri ne yaparsa yapsın, ortayan çıkan işle bizi etkilemeyi başarmıştır. Bazen hemen, bazen biraz alıştıktan sonra. Geçtiğimiz cuma günü (28 Ağustos 2020) yayınlanan Flowers of Evil  ise garip bir şekilde meraktan daha çok şüpheyle yaklaştığım ilk Ulver albümü olmayı başardı. Fakat şüphelenmekte haklımıydım? Cevabı hep birlikte göreceğiz ama önce…

Ulver kimdir?

Hızlıca topluluğu tanımayan Cemiyet sakinleri için hızlıca çıkan kısmın özetini verelim. Ulver Norveçli müzisyen Kristoffer Rygg’in kurduğu ve müzikal rotasına yön verdiği bir topluluktur. Ulver Norveç dilinde kurt demektir. Topluluk 1993 yılında kurulmuştur ve ilk üç albümünde folk black metal, folk ve black metal sularında yüzmüştür. 1998 yılıyla birlikte kurt sürüsü metale dair neredeyse her şeyi geride bırakmıştır.

Themes from William Blake’s The Marriage of Heaven and Hell ile birlikte topluluk sevgili Ulaş’ın deyimiyle Contemporary müzik yapmaya başlamıştır ve her albümde karşımıza sadece müzik anlamında değil, tür anlamında da yeni bir şeyler koymayı başarmıştır. Ulver’in müzikal yolculuğu gerçekten uzun bir konudur.

Bir şekilde black metal ile müzikal kariyerine başlayıp akabinde tarz değiştiren topluluklar sık sık Ulver ile anılır. Ve aslına bakarsanız bu çok büyük bir yanlıştır. Tarz içindeki radikal değişime verilebilecek en uç örneklerden birisi Ulver olmakla beraber, örnek verildiği topluluklarla müzikal anlamda neredeyse hiçbir ortak noktası yoktur.

Flowers of Evil hakkında beklentilerim neydi?

2017’de çıkan The Assassination of Julius Caesar topluğun Messe ile çıktığı performans odaklı albümler yolculuğunun sonu olmuş, kurtlar tekrar stüdyo ortamında beste yapmaya başlamıştı. Yoğun electronic ve synth etkili bir pop müzikti ortaya çıkan şey. Sakın burun kıvırmayın. Oldukça leziz, içine girmesi kolay ve rahatlıkla derinleşen bir albümdü. Kesinlikle tavsiye ederim.

Flowers of Evil’dan beklentimse en az The Assassination of Julius Caesar kadar beni şaşırtmasıydı. Tabii bunu gene aynı kulvarda bir albümle yapabileceğini pek sanmıyordum. İlk çıkan single’lar da gösteriyordu ki 2017’de kapıldığımız rüzgar hala gittiğimiz yolu belirliyor. Ve ben Ulver’in sürekli bu yolda yürümesini istiyor muyum bilmiyordum. Bir daha bu topluluktan Messe, Terrestrials, War of rhe Roses ya da Shadows of the Sun dinleyemeyecek miyim? Ya da o albümler gibi beni yabancı olduğum duygularla yüzleştirecek, daha önce gitmediğim diyarlara götürecek bir müzik… İlk çıkan single Russian Doll kocaman bir hayır cevabı gibiydi.

Flowers of Evil ile nasıl kaynaştık

Aklımdaki şüphelere rağmen oldukça hızlı kaynaştık. Evet 2017’deki müziğin devamıyla karşı karşıyayız. Ve o müziği de gayet sevmiş birisi olarak bu albüme çok fazla sırtımı dönemeyeceğimi biliyordum. Zira dönemedim.

Flowers of Evil bizi melankolik bir dans pistinde, nostaljik bir dansa kaldırıyor. Ya da gece çıkılan bir araba yolculuğunda şehir ışıklarını izlemeye… İlk anından son anına kadar üzerine kurulu olduğu müzik türlerinin enerjisini üzerinde taşıyor. Melankolisi, yalnızlık hissi ve kendimiz dediğimiz şeyi inşa etmemizi sağlayan trajik anıları hatırlatmasıyla birlikte.

Özetle bana kaynaşmak için uyudun mu diye mesaj atmasına bile gerek kalmadı, görüldü işaretini gördüm, yelkenlerim suya indi. Bu kadar hızlı kaynaştık.

Flowers of Evil şarkıları hakkında kısa kısa

One Last Dance. Sayın Kristoffer’in adeta bir tirat’ı ile başlıyor. Bize çizilen pek de adaletli olduğu söylenemeyecek yolda yürümekten başka ne çaremiz var diyor özetle. Ardından tempomuzu buluyoruz. Nakarat bölümündeki yanan kliselere ise ne kadar şapka çıkartsak az. Ve hemen ardından başlayan pasajla birlikte (2:31) tüyler diken diken. Aynı pasajın daha noise tekrarı ise bambaşka bir hikaye. Epik.

Russian Doll, albümün ilk single’ı. Üzerine kurulu olduğu lead melodi çok ama çok güzel ve bu melodi bizi şarkının yarısına kadar takip ediyor. İkinci yarıyla birlikte farklı forma dönüşüyor ve ama bizi çok da yalnız bırakmıyor. Oldukça keyifli bir nakaratı olduğunu da ayrıca belirtelim. Şarkıda bahsedilen Akdeniz’in gizli köşesini de Kaş olarak kabul edelim mi?

Machine Guns and Peacock albümdeki ilk favorim. Elektronik örneklemeleri bir Röyksopp şarkısını inanılmaz andırıyor, dilimin ucunda ama söyleyemiyorum (yani şimdi arasam bulurum ama dilimin ucunda olması daha kolay). Şarkıya eşlik eden gitarlar (ya da gitar sampler’ları?) ve sonundaki kadın vokaller (3:17 gibi) çok ama çok güzel. Sözlerdeki Philip k Dick göndermesi ayrıca hoş.

Hour of the Wolf. Ulver’in son iki albümdeki karanlık ballad anlayışının bir diğer ürünü. Şarkı adeta bir bad trip hikayesi anlatıyor. Anksiyetenin estetik bir tarifi gibi.

Apocalypse 1993. Albümün hareketli şarkılarından bir tanesi. Gayette güzel bir şarkı. Amerikada Waco siege diye bilinen bir olayı işliyor. Olayın merkezindeki isimlerden biri olan David Koresh’in sesi şarkı içinde de kullanılmış.

Little Boy albümden yayınlanan ikinci single’dı. İkinci dünya savaşında atılan iki atom bombasından birisidir kendisi. Albümün ismi olan Flowers of Evil bu şarkının nakaratında geçmektedir. Yüksek temposuna rağmen şarkıda beni irite eden, içine girmemi engelleyen rahatsız edici bir yönü var ki sözlerini okuduktan sonra bunun bilinçli olarak yaratılan bir atmosfer olduğunu düşünüyorum.

Albümden çıkan son single Nostalgia. İlk çıktığında bu albümden belki de hiçbir şey beklememeliyim demiştim. Hatta bu vesileyle günah çıkartayım, şarkıyı ilk dinlediğimde vasat bulmuştum. Aynı günün gecesi şarkıyı sevmeye başladım. Sevgili dostum Emre Kasapoğlu’nun da dediği gibi tam bir gece yolculuğu şarkısı. Şehir ışıklarını izleyerek dinlemesi çok keyifli.

A Thousand Cuts. Albümün görkemli ve duygusal kapanışı. Tam olarak hangi katile ya da olaya itafen yazıldığını bilmiyorum ama gene 1900 yılların ikinci yarısında Amerikadan çıkan bir seri katil/tarikat cinayeti hikayesi (Albüm kapağıda buraya itafen). İşin ilginç tarafı liriklere bakmadığınız zaman şarkıyı gönül rahatlığıyla romantik bir aşk hikayesi olarak kabul edebilirsiniz. Kristoffer’in iki albümdür bu temalara bu kadar sık dokunuyor olmasından sıkıldım. Bence bu şarkı bir aşk şarkısı diyor, gözlerimi kapatıyorum.

Albüm hakkında son sözler

Ulver’in aynı patikada iki albümden fazla kalmasından çok hoşlanmadığımız itiraf etmek zorundayım. Bence Flowers of Evil The Assassination of Julius Caesar’ın altında kalan bir albüm ve bu formülü bir kez daha uygularlarsa kalite artacak mı yoksa daha sıkıcı bir şeyle mi karşı karşıya geleceğiz emin değilim. Yine de tüm bu söylediklerime rağmen Flowers of Evil çok güzel bir albüm. Bu yılın en iyi albümlerinden bir tanesi mi, sanırım evet (Ulver lan! elbette). Bu yılın ilk beş’i listeme girer mi? Bak ondan çok emin değilim.

80%
Güzel

Gayet güzel bir albüm ama bu patika beni endişelendiriyor.

  • Albüm Notu

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This website uses cookies to improve your experience. We'll assume you're ok with this, but you can opt-out if you wish. Accept