Yunan topluluğun 9. Stüdyo albümü hem yenilikçi olup, hem de köklerine sadık kalmayı başarabiliyor
- Albüm Notu
Rotting Christ – Theogonia. Yunan topluluk Rotting Christ özel bir gruptur. Özeldir, çünkü Megadeth gibi rock star gruplarının, ismi yüzünden Rotting Christ ile sahneye çıkmayı reddetse de, çürüyen isa vaktiyle ülkemizde deprem zedeler yararına konser verecek kadar sağ duyulu bir gruptur ve işte bu yüzden daha da özeldir.
Tabi bu insancıl tutum haricinde müzikal olarakda özel bir gruptur Rotting Christ. Uzun zamandır black metal denmiyor yaptıkları türe, her ne kadar hala promosu o şekilde yapılsa da bir black metal grubundan çok daha farklı bir şey vardır Rotting Christ’te. Hep derim black metal soğuk olmalıdır. Rotting Christ’in müziği ise aksine akdeniz sıcağını içinde barındıran bir müziktir, bu da kuzeyli gruplar ile güneyli gruplar arasındaki fark olsa gerek.
Rotting Christ’in müzikal dönemlerini incelersek bir süre sonra topluluğun sertlik derdinin pek kalmadığını görürüz. Daha nakarat üzerine kurulu melodik, tabiri caizse gotic metal vari şarkılar yapımıştır topluluk (gayette güzel yapmışlardı). Tabii aynı dönemde ciddi bir sound problemide yaşamıştır Rotting Christ (bu görüşüme katılmayanlar çoktur). Khronos ise grubun hem tekrar eski logosuna, hem daha sert bir müziğe ve daha güçlü bir sound’a geri döndüğü albümdür. Bu albümden sonra Rotting Christ tekrar bir ayağını black metale dayamıştır. İşte bu dönemin son albümü Theogonia.
Genesis albümünün sound’u gerçekten çok güzeldi, hatta kuzeyli grupların ihtişamında bir sound söz konusuydu. Fakat Rotting Christ kuzeyli bir grup değil ve çoğu zaman onu özel yapan herşey güneyli oluşunda. Sanırım bunu Sakis’de düşünmüş olsa gerek, Sanctus Diavolos’un sound’da daha rigid, daha ayakları yere basan sıcak bır sound’du. Zaten benim Sanctus ile sorunum hiç bir zaman sound yüzünden olmadı, bestelerdi içine girmekte zorlandığım.
Theogonia bir son dönem albümü yazının başında da dediğim gibi. Rotting Christ artık ne yapmak istediğini çok iyi bilen bir grup. Sert, epik, çalgıları ile çok sesli ama soundu ile tek renk bir müzik.
The Sign Of Prime Creation ile başlıyor Theogonia. Age Of Mythology’den aşikar olduğumuz yunanca sözler ile başlıyor şarkı. Tam da Rotting Christ’ten beklenecek şekilde inanılmaz tempolu bir açılış parçası. Bir marduk hızı söz konusu değil ama bir çok marduk şarkısında böyle hissetmezsiniz. Özellikle nakarat öncesinde ki shaft vari lead gitar tonlarına hayran kaldım, sırf bu şarkı için albümü alaya değer.
Albüm çıkmadan önce hızlı bir albüm olacak diyorlardı. Keravnos Kivernitos da tıpkı açılış parçası gibi hızlı bir parça. Belki de grubun en güçlü davul performanslarından birisine sahip olan Keravnos Kivernitos, hızına rağmen duygusal dokusundan taviz vermeyen bir grup. Şarkının son iki dakikasına eşlik eden samplerlar ve onlarla yürüyen lead gitar çok güzel olmuş.
Nemecic için atmosferik bir parça diyebilirim. Git gel lead gitar melodileri, nakarattaki uzun hava(!!) geri vokalleri ile grubun en değişik parçalarından birisi. Hatta ritim gitar ile geri vokallerin (muhtemelen sampler kullanmışlardır) yanlız kaldığı yer biraz Rammstein vari bile gelebilir (Sehnsucht). Hemen ardından gelen keman sesleri ise sanki bir Türk grubu dinliyormuşum gibi hissettirdi. Neden böyle bir şarkıyı yerli bir grup yapmaz ki? Albümdeki favorilerimden bir tanesi.
Orta tempo bir trash metal parçası gibi başlayan Enuma Elish lead gitar ve klavyeninde gelmesi ile Pentegram vari bir hal alıyor. Gene dinlerken bize yakın hissettiğim şarkılardan bir tanesi.
Phobos’ Synagogue açılış rifi ve açılış tarzı ile bana başka bir grubu hatırlatıyor. Neyseki bu benzerlik ve hatırlatma o rif bitince bitiyor. Fakat sonra aynı rif gene başlıyor… Üstelik o rifte kullanılan vokal efektide Dimmu’nun Death Cult Armageddon’da kullandığı efektin aynısı. Ki şarkının son bir dakikasına girerken Satyricon’unun Fuel For Hatred’inden bir pasaj dinliyoruz (bariz bir biçimde hemde). Gene hoş bir parça ama bu kadar benzerlik Rotting Christ gibi kendine has bir müziği olan bir grupta biraz garip duruyor.
Gaila Tellus’un açılışında kullanılan efektlerin benzerini daha önce Susperia’nın The Bounty Hunter da duymuştum. Ordan almışlar demek istemiyorum, zaten aynısı değil ama ne zaman bu şarkının başını duysam “you must understand…” lafını bekliyorum (The Bounty Hunter’in başındaki konuşma). Gaila Tellus ise gene oldukça epik bir şarkı. Özellikle lead gitar tonu ve nakarattaki zurna vari yöresel çalgı sayesinde. Albümün promo kaydında, çalgıların isimleri ve kayıt koşullarına dair bilgi yoktu o yüzden zurna vari çalgının ne olduğunu bilmiyorum (belkide zurnadır). Albümdeki bir diğer favorim Gaila Tellus, şiddet ile tavsiye ederim.
Rege Diabolicus bana Genesis’i hatırlattı. Sanki o albümden fırlamış gibi. Hatta o albümün sound’u ile daha da vurucu bir şarkı olurdu. Gene lead melodileri ile gönüllerde taht kuran ve yavaş yavaş biten güzel bir parça. Şarkının sonuna doğruda bir solo atılmış, sonu güzel ama başı çok da güzel olmayan bir solo.
He, The Aethyr’de tıpkı Phobos’ Synagogue gibi kuzeyli grupları andıran bir şarkı. Hatta bu da nakarata kadar olan kısmı ile Satyricon’a benziyor diyebiliriz ama bu sefer Phobos’ daki kadar bariz bir benzerlik yok. En azından He, The Aethyr daha Phobos’a göre daha fazla Rotting Christ parçası. Belkide bu tarz şarkıların sebebi grubun Season Of Mists ile anlaşmış olmasıdır (Season Of Mist daha çok kuzeyli gruplar ile çalışan bir firmadır).
Helios Hyperion oldukça kısa bir şarkı. İlk 50 saniyesi klavye ve boğuk bas tonlarında bir sesin bir şeyler söylemesi ile geçiyor (tipik black metal numarası). Sonraki 2 dakika boyunca da gayet şık ve hızlı ve tabiri caizse gaz bir şarkı bizleri bekliyor. Biraz daha uzun bir şarkı olsa albümün hiti olurmuş ama bu haliyle daha samimi olmuş.
Threnody… Albümün kapanış parçası. Beklediğim gibi ihtişamlı bir parça. Başlan gıcında dergah ayini vari sesler duyuyoruz, Bu sesler şarkı boyunca bir iki kez daha karşımıza çıkıyor. İyi düşünülmüş ve güzel kullanılmış. Yer yer yerel çalgıların da kullanıldığı Threnody, bir çok açıdan eski rotting christ’i hatırlatıyor (Khronos öncesini).
Çürüyen İsa Theogonia ile yeni bir çağ yaratıyor kendisi için, yöresel, çok sesli, ve tek renk bir çağ ve ben bu çağın başlangıcını çok beğendim. Sanctus Diavolos’a kadar çok sevdiğim ve o albümle birlikte soğuduğum Rotting Christ ile tekrar barışmış gibi hissediyorum ve bu barışma dinlediğim tüm yeni metal gruplarından tiksindiğim bu günlerde ihtiyacım olan birşeydi.